Edirne’den dambıl satın almak

Son zamanlarda sürekli olarak aklımda yer eden, spor yapma için bir çözüm düşünmüştüm. Bu sene 4. sınıf olmam ve topluluğun işleri nedeniyle, geçen sene ki gibi spor salonuna gitmek yerine, saatleri bana daha uygun şekilde evde çalışmayı ümit ediyordum. Bunun için ağırlık seti almaya karar verdim. Döküm ağırlıkların fiyatları pahalı olduğu için işe önce 2. El’cilerden başladım. Fakat bir çoğu “dambıl” dediğimde anlamayıp boş boş bakarken, bazıları da anladıktan sonra almana gerek yok. Evde yokmu konserve filan içine taş koy çalış gibi önerilerde bulundular.  Bu garip önerileri de kulak arkası yapıp, aramaya devam ettim. Şansızlıktır ki; bu sene bir çok 2. el eşya satan dükkanda kepenkleri indirmiş durumdaydılar.

2. El’den ümiti kestikten sonra, Ender mağazasında aramaya devam ettim. En üst katta, görüp sevindiğim dambıllardan malesef uygun olanı bulamadım, 5 kiloluktan iki tane alacaktım. Fakat hiç yoktu. Ayrıca dökümde olmadığı için pek sıcak gelmemişti.

Edirne’de öğrenci olmak

Bugün minibüs ile giderken, aslında Edirne‘ye ait ne çok özelliğin olduğunu fark ettim.Burada öğrenciyken, ne kadar farklı bir hayat sürdürdüğümüz…Bir facebook grubu açmaya karar verdim.Böylece diğer arkadaşlarında Edirne‘de öğrenci olmanın nasıl bir duygu olduğunu paylaşmasını istedim.Altta tamamı bana ait olan bazı özellikler bulunuyor.Umarım beğenirsiniz.

Edirne’de öğrenci olmak;

  • İlla bir heykelle fotoğraf çektirmektir,

  • Edirne’ye her gelen misafire Selimiye’yi gezdirmektir,

  • Kalorifer yandığı halde evde kalın giyinmektir,

  • “Migros, Baca, Trafo’da inecek var mı?” sorusuna cevap vermeyip, durağa gelindiğinde ise inerek muavini kıl etmektir,

  • Gece yarısı acıkıldığında Zübeyde Hanıma gidip köfte yemektir,

  • Yazları bisiklet kiralayıp, saatlerce gezmektir,

  • Bahar şenliklerinde hayal kırıklığına uğramaktır,

  • Sıfır eşya pahalı olur diyerek, İstanbul Caddesinde ki ikinci elcilerden kazıklanmaktır,

Yorgunum şimdi, hırpalanmış İstanbul gibi…

9 günlük kurban bayramı tatili ne çabuk geçti değil mi?Yada sadece bana mı öyle geldi?Oysa Edirne’den gelirken bu tatilin çok uzun olduğunu ve İstanbul’a doyacağımı düşünüyordum.İstanbul ile daha tam tanışamadan ayrılmak zorunda kaldım.Sağolsun grip,soğuk algınlığı tatil boyu bana eşlik etti.Onlar olmasa ne yapardım bilmiyorum.

Şimdi Edirne’ye gidip tekrar ders ortamına girmek gerçekten çok zor geliyor.Sanırım gittiğim her yere çabuk adapte olduğum için sorun yaşıyorum.İstanbul’a o kadar alıştım ki sanki hiç Edirne’ye gitmemiş gibi hissediyorum.

Neyse gidip oraya tekrar alışmaya başlamalıyım.Aslında Edirne çok kötü bir yer değil.En azından benim orada ki hayatım çok kötü değil.Fakat yine de İstanbul gibi de değil.Hep bir şeyler eksik gibi…Gidip evde temizlik yapmamız gerektiğini zaten hiç söylemiyorum.Alt katta oturan,en ufak gürültüde sizi polise vericem diyerek bizi ziyaret eden ihtiyar amcayı da özledim tabi,biz yokken canı sıkılmıştır.Şikayet edecek kimse yok,uğraşacak kimse yok.Oda haklı bir yerde…

Edirne’de görüşmek üzere…

Arama
RSS
Beni yukari isinla