Hotel California’nın Hikayesi

Bu şarkının bir hikayenin ardından yazıldığı söylenir.Bir çok farklı hikaye olsa da benim duyduğum en mantıklı hikaye şu şekildedir;1969 yılında hikayenin kahramanı olan adam yaz tatili yapmak üzere yola çıkar.Gideceği yere varmadan önce yol üstünde sevimli,sıcak bir otel görür ve bir süre dinlenmek adına bu otele yerleşir.Bu otelin adı “Hotel California”dır.Otelde geçirdiği ikinci günüde yan odada kalan,hoş bir bayanla tanışır.Kısa sürede arkadaşlıkları,hemen ardından aşkları başlar.Bu aşk öylesine büyük olur ki ikiside tüm yazını orada geçirmeye karar verir.Bir rüya gibi geçen yazın ardından artık gitme vakti gelmiştir.Gitmek ile kalmak arasında büyük bir tereddüt yaşarlar.İkisi de cevabın birlikte olmak olduğunun farkındadırlar ama yine de aşklarını test etmek isterler.

Birlikte bir karar alırlar;diğer yaz,tanışdıkları güne kadar birbirleri ile hiç görüşmeyeceklerdir.Eğer bu süre zarfında birbirlerini unutmaz ve içlerinde yanan aşkın ateşi sönmezse,ömür boyu birlikte olacaklardır.Ayrılırlar,bir yıl geçer…

Adam çok büyük heyecan içersinde otelin yolunu tutar.Otele ulaştığında ise beklemedik bir şok ile karşı karşıya kalır.O sımsıcak insanların yer aldığı,hayatının aşkını tanıdığı otel şimdi yerle bir olmuştur.Dün çıkan yangında otel tamamen yanmış,içersindeki onlarca kişi yanarak ölmüştü.Ölenlerin arasında,heyecandan bekleyemerek buluşacakları günden bir gün önce gelen hayatının aşkı da vardı.Bu acıya dayanamayan adam intihar eder.Mutlu bir aşk hikayesi kötü bir sonla biter.

Bu hüzünlü hikayeden esinlenerek Eagles grubu “Hotel California” parçasını yazarlar.Parçada hikayenin başı ve sonu bilerek kullanılmaz.Genel olarak otelin sıcaklığından bahsederler.

Güzellik kalıcı mıdır?

Bugün,bir arkadaşımla sohbet esnasında geçmişti bu konu ve biraz irdelemeye karar verdim.Konu başlıktan tam olarak anlaşılabileceği gibi, güzellik ve onun hayatımızda ne kadar yer aldığı olacaktır.Peki sizin aklınıza güzellik denilence ne gelmektedir?Görünüş,huy,yapı,karakter…Daha sayamayacağımız bir çok kavram mı?Hayır,sadece dış güzellik gelir.Çünkü “güzel huylu” hitabından çok “güzel kız”,“yakışıklı erkek” vb. tanımlamalar kullanılmaktadır.İnsanoğlu iltifat etme acizi olduğu için en fazla görüntü olarak güzel olan için bu tarz tanımlamalarda bulunabiliyor.

Adını anmak güzeldi,
dost ağızlarda sana dair cümlelerin
ıslatılması…
Adını anmak…
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
avuntularına sırt çevirip senden söz açmak…
Biraz gülünç, biraz sitemkar…
güzeldi…
Adının Türkçedeki yankısı özeldi…

Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı,
Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında…
Denize amors durup, yüzüne
cepheden bakmak güneşli bir mavilikte….
güzeldi..

İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak,
yüzünde
Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi…

Güzeldi’li geçmiş zamanları düşünüyorum
şimdi…
Cümlelerimiz öznesiz…Umursayan yok,
Kanlıca’daki yoğurdu…

ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir
aşkın mührüdür artık…

Yılmaz Erdoğan

Aşk aslında hangi güzellikten etkilenirdi?Örneğin üstte eklediğim şiir yarin,hangi güzelliğinden bahsetmektedir?Dıştan görünen midir?Yoksa yarin insani güzelliğimidir.Tabi ki son verilen yanıttır.Üstte demiştim ya insanoğlu iltifat edemez,etse bile sadece dış görünüşüne yorum yapar.Bu durum aşıklar için geçerli değildir.Aşık bir insan karşı tarafın tek özelliğini

Issız Adam izlenmesi gereken bir film…

Ümraniye AFM’de izlediğim ıssız adam filminin fragmanını izlediğimde,kötü bir film olmadığını anlamıştım.Tatilde olduğum bu hafta içersinde bir çok Türk filmini izleme fırsatı buldum.Ancak komedi ağırlıklı diğer filmlerin iyi olmadığını blogumda ki diğer yazılarda da belirttim.

Issız adam ise diğer filmlere nispeten daha oturaklı olmuş,en azından bir hikayesi,bir konusu olan bir film.Bazı ikili sahneler de biraz yapmacılık olmuş,özellikle küfür sahneleri çok sırıtmış…Filmin başrollerinin çok güzel ve yakışıklı kişiler olmaması filmin gerçekçiliğini artırmış diyebilirim.Ada çok hoş bir bayan fakat inanılmaz güzel bir kız değil daha çok şirin,sempatik diyelim.Alper ise yakışıklı değil karizmatik diyelim.

Filmde Ada’nın yaptığı benzetmeler çok sık olduğu için biraz sıktı.Onun harici ikisi de normal bir oyunculuk sergilediler.İlk ayrılmalarında ki kahve içme sahnesi çok zorlama,son ayrılık sahnesinin de biraz garip olduğunu söylemeden edemicem.Ayrıca Alper’in annesi kıza üstüne basa basa ondan vazgeçme demesine rağmen neden ilk ayrılalım dediğinde ayrıldığını da hala anlamış değilim.İnsan biraz daha zorlayıp bir konuşmaya çalışırdı.Hatta kızımız öyle abartmış ki ülke değiştirmiş…

Filmde Alper’in annesini canlandıran Müzeyyen Hanım ise ben yılların oyuncusuyum diye bas bas bağırıyordu.Onun olduğu sahnelerde gerçek bir oyunculuk vardı.Çağan Irmağ’ın ona söylediği her şeyi hakkıyla yerine getiren Yıldız Kültür(Müzeyyen Hanım) filmde bulunması gerçekten büyük bir şanstı.

Bu kadar sevebilir misiniz?

Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk�
kez…

Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk�
karşılaşmadan sonra,bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için,hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler.

Gençtiler, çok genç…

Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında… Sırf birbirlerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra… 

Arama
RSS
Beni yukari isinla