Arog olmamış, sıradan bir film…

Bugün Cevahir Alışveriş Merkezinde,Arog izleme fırsatı buldum.Yaş ve eğitim grubu olarak +A dediğimiz kitleden çok biraz fantastik olduğu için +10 grubu içerde sık sık göze çarpıyordu.Ayrıca hemen belireteyim Cevahir Megaplex sinema koltukları çok rahatsız,koltuğun yan tarafları diğer koltukla bitişik olduğu için, hiç tanımadığınız bir kişiyle sürekli bir dirsek teması içersinde oluyorsunuz.Bu rahatsızlıklar ve Yeni Rakı reklamını da izledikten sonra film başladı…

Dünkü Muro rezaletinden sonra bugün arog’dan büyük beklentim vardı.Ancak film devam ettikçe bu beklentim yerini hayal kırıklığına bırakmaya başladı.Filmde kullanılan efektler olsun,kostümler olsun,ortam olsun idare ederdi.Yani en azından bir Türk filmi adına bu tarz negatif yönleri yoktu.Sorun Cem Yılmaz’a göre iyi bir film olmayışıydı.Çünkü bizim Cem Yılmaz’dan beklentimiz Türk halkının garipliklerini bize tekrar tekrar göstermesi değil,yeni ve farklı espirileri duymaktı.

Konu olarak fragramdan da belli olacağı gibi basit bir konuydu.Film boyu küfür etmicem,küfür etmicem durumu da göze battı.Ne yazık ki yine en komik sahneler küfürün geldiği yerlerde oluyordu.Zaten maymun ile olan ilişkiden hiç bahsetmek bile istemiyorum.Orası olmasaydı da başka türlü düşünülseydi daha seviyeli bir film olabilirdi.

Muro, böyle kötü bir film devrimci adama yakıştı mı?

Bugün izleme fırsatı bulduğum “Muro Lanet Olsun İçimdeki İnsan Sevgisine” filminin tam bir rezalet olduğunu söyleyebilirim.Film nasıl başladı?nasıl bitti?niye böyle bir film yapıldı?neden aceleye getirildi?filmi izlerken dahi bu tarz soru işaretleri aklımda dolaşıyordu.Ben onları düşünürken bir baktım film bitmiş…Ayrıca hemen belirteyim fragmandaki bazı sahneler filmde mevcut değil.

Filmde fazla espiri olmadığı gibi her hangi bir konuda yoktu.Kurtlar vadisinde bölük pörçük denk geldiğimiz sahneler toplanarak ortaya film çıkarılmaya çalışılmış ama yavan kalmış.Sinan Çetinin bu filmi yapmaktaki tek amacı para kazanmaktır.Harici hiç bir beklentisi olduğunu düşünmüyorum.Böyle olunca ortaya bir sinema filmi değil bir televizyon filmi çıkmış.Muro filmi basit bir Televizyon filminin ötesine geçemez.Hatta tahminlerim yanlış gitmezse çok yakında Muro filmini televizyonda da izleriz.

Üç Maymun (Three Monkeys)

Yurtdışında büyük ses getiren,Nuri Bilge Ceylan’ın üç maymun filmi sinema seyircisi ile buluşuyor.Filmde farklı çekimler kullanarak,Avrupa filmlerinin üstünde bir film yapan bilge,bir dramı anlatıyor.

Filmin konusu;Altından kalkamayacağı acılara ya da sorumluluklara maruz kalmamak adına gerçeği bilmek istememek, onu görmemek, duymamak, hakkında konuşmamak ya da günümüz tabiriyle “Üç Maymun”u oynamak, onun var olduğu gerçeğini ortadan kaldırır mı?

Yaklaşan genel seçimlere bir muhalefet partisinden aday olarak girecek iş adamı Servet, ıssız bir yolda trafik kazası yapar. Ölümle sonuçlanan kaza sırasında araçta bile olmayan şoförü Eyüp’e para verip yalan söyleterek ölümün sorumluluğunu almasını ister. Servet, kendisi yerine hapse giren Eyüp’ün karısı Hacer ile de ilişkiye girmeye başlayınca, olaylar sonunda bir aile dramına sebep olacak kadar karışır.

Yönetmen ise;Sinemaya Koza adlı kısa filmiyle adımını atan Nuri Bilge Ceylan’ın 1997’deki ilk uzun metrajlı çalışması Kasaba‘yı, Mayıs Sıkıntısı (1999), Uzak (2002),  İklimler (2006) ve 2008 Cannes Film Festivali “En iyi Yönetmen” ödülünü alan  Üç Maymun takip etti.

Çağan Irmak’tan Issız Adam (7 Kasım’da vizyonda)

Özellikle dram ağırlıklı filmleriyle tanıdığımız Çağan Irmak,yeni bir filme imza atmış.

“Mustafa Hakkında Herşey” filminde bize söylediğimiz yalanları göstererek,”Babam ve Oğlum”da bize bir ailenin yaşadıklarını anlatarak,”Ulak” filminde,hikayelerin aslında gerçek olabileceğini gösteren Çağan Irmak,bu filminde kalabalık metropol şehirlerde aslında ne kadar yalnız olduğumuzu gün yüzüne seriyor.Filmin konusuna gelince;ALPER 30’lu yaşlarda, gurme sayılacak düzeyde yemek kültürü olan kendi restoranının sahibi iyi bir aşçıdır. Lüks yaşamayı seven, işinde başarılı ama özel yaşantısını her gün farklı kadınlarla birlikte olarak düzene koyamamış, hayatını; yaptığı yemekler, günübirlik ilişkiler, paralı kadınlar üçgeninde yaşayan birisi iken… Hayatının akışı, bir gün Beyoğlu‘nun arka sokaklarında, aradığı eski plak için bir kitapçıya girmesiyle değişir.

ADA 20’li yaşlarının sonlarında, güzel, çocuk kostümleri tasarlayıp diken, Alper‘in modern yaşamının aksine çok mütevazı, hayatta fazla inişleri çıkışları olmayan genç bir kadındır. Bir gün eski bir kitabi bulabilmek için Beyoğlu’nda dolaşırken Alper ile ayni kitapçıya girer. Çapkın bir adam olan Alper, Ada’nın güzelliğinden etkilenir ve Ada’yı takip etmeye başlar. Ada’nın aradığı kitabi bulmuştur. Ada’nın işyerine kadar devam eden takip, Alper‘in tanışma bahanesiyle aldığı kitabı Ada’ya vermesiyle son bulur.

Arama
RSS
Beni yukari isinla